Organik Gıda deyince akla temiz yetiştirilmiş, doğala yakın üretilmiş bir ürün geliyor. Yani en azından kimyasal kalıntı bırakmayan girdilerin kullanıldığı, doğal yollardan yetiştirilmiş bir ürün diyebiliriz.
Organik sertifikası almak için geçerli masraf ve yaptırımlar bir yana, eğer gerçekten üretim, çiftçinin insiyatifinde, ahlaki kaidelere riayet edilerek yapıldıysa ürünün temiz olduğunu varsayabiliriz.
“Varsayabiliriz” diyorum çünkü bir laboratuar ortamında tarım kimyasallarını test edip gözler önüne serme ihtimalimiz genelde olmuyor. Konvansiyonel tarımda yaklaşık 900 adet sentetik kimyasal kullanılıyor.
Tarımda kullanılan kimyasalların kısırlık, Parkinson, kanser, otizm gibi önemli hastalıklara yol açtığı zaten kanıtlanmış.
Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley, Friends of The Earth ve bir kaç bağımsız bilim insanının başlattığı bir araştırmada farklı ABD eyaletlerinde yaşayan aileler seçilmiş ve bir hafta organik olmayan gıda, bir hafta da sadece organik gıdalarla beslenmeleri salık verilmiş. Haftalık ürin örnekleri alınarak testler yapılmış.
Sadece iki haftalık organik beslenme sonucu glyphosate gibi tarım ilaçlarının vücutta azaldığı kanıtlanmış. 14 farklı kimyasalın 2 haftalık organik beslenme sonucu yarıdan fazlasının vücuttan atıldığı ortaya çıkmış. Dünya Sağlık Örgütünün olası kanserojen olarak tanımladığı Malathion ise %95 oranında azalmış.
Organik ürünler pahalı ve az bulunuyor. Keza bunun farkında olan pazarcılar belki de merdiven altı tabir edebileceğimiz biçimde ürünlerini organik olarak pazarlıyor olabilir. Ama bu bir problem ve Organik Endüstrisinin bu problemi çözecek biçimde yapılanması ve yaptırımları, denetimleri, takibi çoğaltması gerekir.
Vatandaş olarak ne yapabiliriz. En fazla yediğimiz şeyin organiğini bulup yesek kısa vadede yarar görebiliriz. Mesela en fazla pirinç mi yiyorsunuz, bunu organik bir pirinç ile değiştirin. Ya da makarna, patates, mercimek vesaire.
Tarımda yaklaşık 900 farklı sentetik böcek ilacı kullanılıyor dedik. Bunların çoğunun artık kanser yaptığı biliniyor ve çeşitli ülkeler ve bazı ABD eyaletlerinde kullanımı yasaklanmış durumda. Organik gıda tüketmenin önemini sanırım görebiliyoruz.
Ödediğimiz vergilerin büyük bir bölümünün kimyasal ilaç ile üretim yapan firmalara, dolaylı yollardan teşvik olarak gittiğini bilin. Fakat organik üretim yapan firmaların bu tür teşviklere yolu çoğunlukla kapalı. Hal böyle olunca miktar olarak yetersiz bir organik üretim söz konusu oluyor.
Miktar az olunca fiyatı da fazla oluyor haliyle; arz-talep eğrilerini hatırlayın.
Vatandaş olarak ne yapabiliriz? Bizim organik yemeye hakkımız yok mu? Tabii ki bu sorunun cevabı, küçük ve orta ölçekli çiftçileri ve aile çiftliklerini desteklemekten, yaptıkları işleri, üretim aşamalarını bizzat görmekten geçiyor.
Bir sonraki nesil otistik, düşük zekâlı, parkinsonlu, kanserli olsun istemiyorsak bir yerlerden değişime başlamamız gerekiyor. Özellikle çocuk yapmak isteyen çiftlerin 2 ay gibi bir süre zarfında sadece organik yemeleri ve çocuk yapmayı denemeleri çok iyi olur. Hamilelik sırasında da kadınların sadece organik yemesi çok yerinde olur.
Unutmayın dilencinin seçme hakkı yoktur. Yediğin gıdanın nereden geldiğini, nasıl yetiştirildiğini, hangi şartlarda ulaştırıldığını bilmiyorsan dilenciden farkın yok. Aktif olarak gıda egemenliğini eline almak istiyorsan, büyük bir kaç üreticinin ve kimyasal ilaç firmalarının senin adına karar vermesini istemiyorsan; bu taşın altına elini koyacaksın ve hem küçük üreticileri destekleyecek, hem de o üretimin içinde olacaksın, olmalısın.
Kaynaklar