2020 Bitki Sağlığı Yılı

Bitkilere, özellikle de gıda üretimi yapılan bitkilere zarar veren hastalıklar Dünya genelinde yılda 220 milyar Amerikan doları zarara neden oluyor. Böcekler ise 70 milyar dolar hasar veriyor. Bu hasarlar sonucunda her yıl küresel gıda üretiminin %40’ı kayboluyor. (bkz: https://planthealthyear.org.au/about/)

Birleşmiş Milletler 2020 yılını Bitki Sağlığı yılı olarak duyurdu.

Afrikada ki açlığın ana sebebi küresel gıda dağılımının doğru olmamasından kaynaklanıyor. Küresel üretimin %40’ının daha sofraya gelmeden kaybolduğunu düşünürsek; aslında Afrikada’ki açlığın çözümü gıda üretiminin buralara kaydırılması gerekliliğidir. Yani yerinde üret, yerinde tüket. Çözüm bu.

Afrikanın gıda güvenliği ve egemenliği Küresel İklim Değişikliklerinden çok fazla etkileniyor.
Resim Reliefweb.int’den alınmıştır

Tabii %40 içinde evlerde israf edilen gıda da var mı bilmiyorum. Paul Hawken’ın yazdığı Project Drawdown kitabında küresel ısınma problemine 80 adet çözüm sunulmuş. Bunlardan üçüncüsü çöpe giden gıdanın azaltılması. (bkz: https://www.drawdown.org/) Listenin dördüncü sırasında ise bitkisel ağırlıklı beslenme var. Et ve süt ürünlerini severek tüketen biri olsam da tabağımda zaten büyük oranla bitkisel gıdalar var ve yediğim etin canlı halini görmüş bir insanım. Markete gidip ne idüğü belirsiz et almıyorum. Geçenlerde feysbukta koyduğum Avrupa üzerinde uçan uçaklardan bahsedince bir kaç vegan arkadaş beni arkadaşlıktan atmıştı. Biraz sert bir dil kullanmış olabilirim, özür dilerim. Ama öyle veganlar gördüm ki kökten dinciler gibi sadece kendilerinin doğru olduğunu savunup, herkesi değiştirmeye çalışıyorlar. O zaman işte küreği kapasım geliyor 😀

Et yememek küresel problemlere çözüm değil. Etin üretim ve ulaştırma yöntemleri problem. Et yememeyi seçebilirsiniz buna sözüm yok, zevkleri ve renkleri tartışacak değiliz.

Konuyu fazla dağıtmadan ilk paragraftaki istatistik bilgilerine dikkatinizi çekmek istiyorum. 2020 yılı uluslararası bitki sağlığı yılı olarak tanımlanmış. Küresel iklim bozulmalarına, topraktaki organik maddenin, humusun çoğalmasına, toprak mikroorganizmalarının desteklenmesine daha da çok değinilecek bir yıl olacak ki bitki sağlığı da iyi olabilsin.

Günümüz teknolojik ilerlemeleri ve araştırmaları sonucu böceklerin azot açısından çok zengin ama mineral açısından yoksul topraklarda hızlı büyüyen bitkilere dadandığını biliyoruz. Yani tekrar tohum üretmesi genetik havuzu bozacak bitkileri temizlemeye çalışıyor böcekler. Ticari olarak üretilen buğday, mısır vesaire gibi ürünlerin besleyici niteliklerinin çok düşük olduğunu düşünürsek sorunun aslında toprak, bitki veya gübreden değil, insanın açgözlülüğünden kaynaklandığını, aracı firmaların hep daha fazla tonaj ürün istemelerinde olduğunu görebiliriz. O ürünlere besleyici niteliklerine göre paha biçilseydi, durum çok farklı olurdu.

İtalya ihraç ettiği ürünlerin miktarını, ekonomik gelişmesine baz alıyordu. Şimdi toprak mikrobiyolojisi ve kaybolan mineralleri yerine koyacak düzenlemeler ile ürünün kalitesine yönelmiş durumda. Çünkü toprak bittiğinde üretiminde biteceğinin farkına varmışlar. Üretilen ihracatlık şarabın, peynirin ve diğer gıda maddelerinin kalitesi dış piyasalarda miktarından daha fazla itibar kazanmalarını sağlayacak. Fransa’da ise toprak humusunun arttırılması adına teşvikler ve uygulamalar var. Avrupa Birliği zaten Amerikanın petrol boyunduruğundan kurtulmak için yenilenebilir ve çevre dostu enerji kaynaklarına doğru yöneliyor, gıda güvenliğini de kontrol altına aldıktan sonra geriye bir şey kalmıyor. Kendi kendine yeten bir toplum olmak böyle bir şey işte.

Resim şu siteden alınmıştır

Bireysel hareketlerle küresel ısınmaya çözüm bulabilir miyiz? Yoksa küresel ısınmaya katkısı büyük olan endüstrileri mi denetlemek daha iyi olur. Hadi diyelim ki küresel ısınma koca bir yalan, Greta boşuna nefes tüketiyor; sadece yediğimiz gıdayı en yakındaki çiftçiden direk alsak ve çevre dostu üretim modellerini desteklesek ve bunların yanında her yıl tohumdan 100 ağaç dikme hedefi koysak ne olurdu?

25-30 yıl önce ozon tabakasındaki deliğin buzdolaplarında kullanılan antifriz (Chlorofluorocarbon – CFC) maddesinden meydana geldiği ve endüstriye pek çok yaptırım uygulanarak alternatif antifriz bulunmasına yol açıldığını bilirsiniz. Ozon tabakası şimdi kendini tamir etmeye başladı ama piyasada dolaşımda o kadar fazla CFC var ki, halen daha bunların kontrol edilmesi ve doğru “atık yönetimi” şekilleriyle depolanması gerekiyor. CFC için koca bir endüstriye yaptırım uygulayabilmişiz. Aynısını neden tarım sektörüne yapamıyoruz. İlla bir yerlerde delik mi belirmesi gerekiyor? Aslında bu delik ihraç ettiğimiz malların kalitesizliğinden dolayı ülke olarak itibarımızın sarsılmasıyla ortaya çıkmış durumda. Kaç kere domateslerimiz, etimiz hastalık olduğu gerekçesiyle geriye döndürüldü.

Ozon deliğinin NASA tarafından çekilmiş resmi. Umarım daha da düzelir.

Dış ticaretimizi denetleyecek bir birim lazım. Tarım Bakanlığı veya Ticaret odaları bu işi yapabilir. Veya taşerona verilip gürmrükten çıkan ürünlerin belli bir kalitede ve gideceği ülkenin kabul kurallarına uyarak gitmesi sağlanabilir. Gerçi taşıma firmaları bu işlerin bir kısmını yapıyor ama tek elden yönetilmesi, ülke olarak dış ticaret itibarımızın artmasına yardımcı olurdu. Ayrıca coğrafik işaretleme yöntemiyle tescillenmiş ürünlerimizin dış piyasalarda korunmasını da sağlar. Bugün elinde hiç bir cevheri olmayan ülkeler sağdan soldan buldukları ürünler üzerinde araştırma geliştirme yaparak ve iyi kalitede üreterek piyasada isim yapıyor. Biz de ise cevher çok var ama ilgilenen yok. Kültür sahip çıkılırsa kültürdür isimli yazım da bahsetmiştim.

Konudan konuya atladım gene. Uzun süre yazmayınca böyle oluyor. Kalın sağlıcakla.

Posted in Permakültür, Türkçe and tagged , , , .

One Comment

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.