Küresel Isınma ve Gıda Güvenliği

Diyelim ki elma ve armut yetiştiriyorsunuz. Yıllardır bahçenize kar yağmamış. Kış sıcaklıkları da bir türlü ağacın istediği boyutta olmuyor. Her sene verim de düşüyor. Bazı ağaçlar yıllardır çiçek bile açmıyor.

Diyelim ki muz, kivi yetiştiriyorsunuz. Sıcaklıklar muz tarımı için elverişli ama bir tufan oluyor ve ağaçların hepsi telef…

Resim The Conversation sitesinden alıntıdır

Diyelim ki kahve yetiştiriyorsunuz. Kahve tarımının çok zor olduğunu duyduğunuz halde bu işe girdiğiniz için salaklığınızı takdir ediyorum. Ama o yağmurlar bir türlü istenilen zamanda yağmıyor ve ürün doğru zamanda olgunlaşmıyor.

Diyelim ki buğday yetiştiriyorsunuz ama sel olduğu için ürün kullanılamaz halde.

Philip Halling / Flooded field of wheat at Baughton / CC BY-SA 2.0

Çiftçi olarak bir şeylerin farkındasınız ama olayı nazara, Allah’a, kısmete bağlamakta ve büyük bir problemi sümen altı yapmakta üstümüze yok. Belki de tarlaya birisi büyü yapmıştır diyen var…

Biz bu gözümüze batan problemleri göz ardı ettikçe büyüyecekler ve hem zararları artacak hem de geriye dönüşü çok daha zor olacak.

Eğitim şart. Araştırma şart. Gözlem yeteneğimizi geliştirmek şart. Çiftçi olarak problemin çözümü için devletten yardım bekliyorsanız bunu da unutun. Artık çiftçinin aydınlanması, sorunlarına çözümler üretmek için çalışması şart. Devlet hiç bir şey yapamaz; geçici çözümler üretmekten başka, o da zaten yarım yamalak olur…

Önce sorun nedir ona bakalım.

Sorun Dünyanın ısınması. Bu iklim değişikliği olayı kimi yerde yağmur, çamur, sel olarak vücut buluyor, kimi yerde ise tufan, sıcaklık artışı, dolu yağmuru olarak. Dünyanın ısınmasında senin, benim, herkesin payı var.

Mevsim normalleri her geçen yıl değişiyor. Haritada ki kırmızı alanlar zamanla büyüyor.

İklimler zaten belli bir salınım da gider. Yani kış her zaman sert, yaz her zaman sıcak olacak diye bir kural yok. Bu sıcaklık salınımı belli sınırlar içinde olur ve normaldir ama bu üst ve alt sıcaklık sınırları aşılıyorsa problem var demektir.

En düşük ve en yüksek sıcaklık sınırlarının aşılması bir problem olduğuna işarettir dedik. Zaten üründeki verimsizlik, besin değerlerinin düşük olması, büyük ve küçük baş hayvanların hastalık ve doğum problemlerinin çoğalması, farklı kuşların nüfuslarının artması, farklı avcı kuşların belirmesi veya ortadan kalkması gibi bir dizi gözlenebilir olay ise problemin boyutlarını anlamamız için yeterli.

Değişen flora da olayın ikinci aşamasıdır. Gözle görülmeyen toprak altı canlıları, mantarlar, bakteriler ve bunların arasındaki denge de yükselen sıcaklık ile tamamen alt üst olur. Hiç görmediğimiz mantarlar belirmeye başlar. Bu mantarlar, mikorizalar yerel bitki örtüsü ile uyuşmadığı için de flora değişmeye başlar. Flora değişince bu florayı yiyen yabani hayvanların yerine de başka türler gelecektir. Yani doğa kendi çözümünü bulmuş aslında.

Hükümet, kıçından duman çıksa, yangının nerede olduğunu anlayamaz

Nesillerdir çiftçilik yapan ve bazı şeylerin eskisi gibi olmadığını anlayan kaç çiftçi var aramızda?

Gıda güvenliği konusu burada karşımıza çıkıyor. Eğer çiftçi olarak yıllardır yetiştirdiğimiz ürünleri yetiştirmeye devam etmekte ısrar edersek kaybederiz. Eğer tüm kazancımızı tek bir ürüne bağlarsak kaybederiz. İlçe tarımın dayattığı tohum, ilaçlama tabloları gibi kendi toprağımızdaki egemenliğimizi ortadan kaldıracak ve bizi ödenmesi zor borçlar altına sokacak uygulamaları seçersek kaybederiz. Başta kendi gıda güvenliğimiz olmak üzere milli gıda güvenliğimiz de tehlike altına girer.

Çiftçi olarak yetiştirdiğimiz ürünleri çeşitlendirmemiz, yükselen sıcaklıklara uyumlu gıda bitkilerine geçiş yapmamız gerekiyor. Eğer soğuma ile karşı karşıyaysak, termal temel üzerine yapılmış, pasif ısıtma sistemli bir sera ile üretim sezonunu uzatabiliriz.

Gıda güvenliği ve egemenliği… Bu iki konuyu çok iyi kavramamız gerekiyor. Bana kalsa ilkokulda ders olarak okuturum. Benim hangi ürünü yetiştireceğime ve bu ürünü nasıl, kime ve kaça satacağıma kimse karışamaz. Belli kaideler olacak tabii ama diktatör rejimine baş kaldırmalıyız. Baş kaldırırken de dersimizi iyi çalışmış ve konunun boyutlarını iyi kavramış olmamız gerekiyor. Sırf çıkıntılık olsun diye baş kaldırılmaz.

Demek ki, yukarıda da belirttiğim gibi eğitim, gözlem, araştırma, geliştirme konularına eğilmemiz gerekiyor. Yeni nesil çiftçilerden beklediğim bu.

Sömürge olmamak için araştırma geliştirmeye ağırlık vermemiz ve ufkumuzu geniş tutmak zorundayız. İngiltere, Fransa, İspanya gibi ülkelerin neden farklı coğrafyalarda sömürgeleri var ve bunları nasıl sömürüyorlar hiç düşündünüz mü? Bu sömürgeler de yetişen en iyi tarım ürünlerini çalarlar. Sömürgelerin halkı yeterli gıda bulamazken, toprağına tecavüz edilirken, gıda güvenliği ve egemenliği kavramlarını hayatlarında duymamışken, İngiltere, Fransa, İspanya marketlerinde muz, kivi, ananas, hindistan cevizi, şeker kamışı gibi pek çok egzotik meyve ve yemiş bulmak mümkündür. Olay o kadar kitabına uydurulmuştur ki, sömürge ülkelerin çiftçileri iyi gelir elde ettiğini düşünür çünkü o şekilde beyni yıkanmıştır.

Günümüzde savaş çıkartmak zor ve masraflı olduğu için yeni sömürgeler, uygulanan tarım politikaları, ithalat, ihracat kotaları, belli küresel sermaye oluşumlarının piyasayı yönetme çabaları ile oluşturuluyor. Ülkenin en iyi eti, zeytin yağı, balı, buğdayı yurt dışına giderken bize de tapon mallar kalıyor. Tapon malları yiyen çocukarın beyin gelişimi sağlıklı olmuyor. Sonra bunlar politikacı oluyor, tahtaya yazı yazamıyor.

Savaşın kazananı kim?

Benim yazımı devam eden kitabım gıda güvenliği ve egemenliği problemini sihirli bir değnekle çözmüyor. Çeşitli fikirlerin, yöntemlerin yerel koşullara göre nasıl bir araya getirilebileceğine, uçların nasıl bağlanacağına, en az atığı üreterek nasıl insan yaşamının sürdürülebileceğine, çevremizdeki evcil ve yabanıl hayatın nasıl desteklenebileceğine çözümler sunuyor. Yazdığım yöntemleri yerel koşullara uyarlayıp hayata geçirdiğinizde, gıda güvenliği ve egemenliği sorununa çözümü siz bulmuş olacaksınız. O kurduğunuz sistemin nesiller boyu çalışmasını sağlayacak bilgiyi aktardığınızda, çocuklarınızı, torunlarınızı bu konularla sürekli haşır neşir tutarak öğrenmelerini sağladığınızda, görevinizi tam olarak yapmış olacaksınız. Umarım daha güncel, bilimsel ve uygulanabilir yöntemlerin olduğu bir kitap da siz yazarsınız.

Kaynaklar

Click to access life_cca-forest_agri-.pdf

https://www.eea.europa.eu/publications/cc-adaptation-agriculture

Posted in Permakültür, Türkçe and tagged , , , .

2 Comments

  1. Ciftcinin ne yetistirecegine kimse karisamaz ama devletin yonlendirmesi; hatta bak sunu yetistirirsen tesvik veriririm (faiz, vergi, alim garantisi vs tesviki) demesi sarttir.
    Ciftcinin ulkedeki rekolteyi takip etmesi beklenemez, ya da bazi tarimcilar (ciftci demek istemedim), kar marji yuksek urunleri ya da marketi buyuk urunleri secerken tukettigi kaynaklara bakmiyor (cok su isteyen bir urunu susuz yerde yetistirmeye calisiyor); sehirlerde binalarin kalorifer dairelerinde bir ara mantar uretimi patlamisti; sirf : abi kompostu surdan alip 10 kat kazaniyorsun berber sohbetine inandiklari icin.
    Ben tarim sektorunun mutlaka devlet (ozellikle dogru calisan istatistik institute, tarim bakanligi, enerji bakanligi , cevre bakanligi vs)ile ciftcinin el ele olmasi gerektigine; ve devletin isin cok icinde olup yonlendiriyor hatta yanlis urunu ekeni bir sekilde cezalandirmasini savunuyorum 🙂 (tesviklerden mahrum etmek gibi).
    CNN Turkde bir program var adini unuttum; Anadoludaki sulak,ormanlik, daglik alanlari gezip nasil ic ettigimizi gosteriyor; ozellikle ciftciler yanlis hayvani besleyerek; yanlis urunu ekip su yataklarini dondurerek icine ediyor.

  2. Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Yıllardır bu konu ile alakalı durumlar vardı. Örneğin yaşadığım şehirde hiç meyva vermeyen çalılarda , ağaçcıklar da , meyva oluşumları gözlemledim. İlk defa gördüğüm şeyler.
    Ayrıca devletin sorunlara yaklaşımlara çok iyi tanımlamışsınız.
    Çiftçilerse gayet bilgisiz, cahil ve araştırma yapma konusunda isteksiz . Ve hep tek tip tarım yapıyorlar. Kazanılır paralarda, çar çur edilip , geleceklerine yatırım yapmıyorlar ve ilk krizde , dibe gidiyorlar.
    Ben doğal tarım konusunda , okumalar , araştırmalar yapıyorum ,ilgi alalım, ziraat mühendisi değilim. inanın bazen ziraat mühendisleri bana sorular soruyor. Ziraat mühendisleri çok bilgisiz ve cahil. İlaç tavsiyeleri ile ilgileniyorlar.
    Çalışmalarınızı beğenerek okuyorum , başarılar diliyorum.

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.