Bu soruya cevap vermek için öncelikle organik madde nedir buna bakalım. Organik madde toprağa düşen her türlü bitki ve hayvan parçasıdır. Bu organik maddeler çürümenin farklı aşamalarında olabilir. Organik maddelerin karşıtı olarak bir de inorganik maddeler vardır. Bunlar da madenlerdir, demir, çinko, bakır, fosfat, potasyum azot gibi.
Organik madde içinde pek çok besin öğesi barındırır. Daha önceden yaşayan bir organizma olduğundan içinde proteinler, şekerler, yağlar, vitaminler, pito-kimyasallar ve inorganik maddeler (madenler) barındırır.
Toprağa düşmüş, ölü her materyal hemen toprak canlıları tarafından yenmeye başlar. Sadece böcekler değil, mikroplar, sürüngenler, küfler vesaire herkes bu nimetten faydalanır.
Ölüm başka canlılar için doğum mu?
Organik materyal en son mikroorganizmalar tarafından sindirilirken geriye sadece bir karbon materyal kalır. Yani artık hiç bir canlı bu materyali çürütemez. İçindeki tüm vitaminler, madenler, vesaire ne varsa hepsi toprağa karışmıştır ve geriye bir karbon yapısı kalmıştır. İşte bu humustur ve ömrü yüzlerce yıldır.
Karbon ve stres altındaki karbon
Bahçe artıklarından kompost yaptığınızda içinde çok az miktarda humus barındırır. Kompostun humusa dönüşmesi ise yıllar alır. Toprağın nem durumuna ve organizmaların aktivitelerine göre hızlı veya yavaş bir süreçtir.
Humus bir sünger gibi hacminin %90 kadarı suyu emip tutabilir. Fosfor, magnezyum, kalsiyum gibi elementlere de yapışarak akıp gitmesini engeller. Toprağın yapısını düzeltir ve kuraklıklara karşı dayanıklı hale getirir.
İyi de, oluşması 10 yıllar alan humus miktarını nasıl çoğaltacağız ya da başka bir deyişle humus gerçekten de biz doğal tarımcıların düşünmesi gereken bir konu mu?
Aşağıda linkini verdiğim 2016 yıllında yapılmış tartışma toprakta aslında humus bulunmadığını, toprak organik materyalinin yeniden tanımlanması gerektiğini savunuyor. (Sutton, Sposito, Piccolo 2005 ES/T Paper)
https://www.researchgate.net/post/Should-soil-scientists-stop-using-terms-like-humus-humic-or-humification
Humus diye bahsettiğimiz şey aslında humik asit, fulvik asit ve humin maddelerinin bir karışımıdır.
- Fulvik asit kirli sarı renkte, düşük moleküler ağırlıkta, her türlü asiditede çözünebilen bir maddedir.
- Humik asit koyu kahverengi renkte, yüksek moleküler ağırlıkta ve sadece yüksek toprak pH derecelerinde çözünebilen bir maddedir.
- Humin ise siyah renkli, moleküler ağırlığı yüksek, hiç bir asidite derecesinde çözünmeyen ve sıvı humik asit ürünlerinde bulunmayan bir maddedir.
Kısacası humusun var olduğunu biliyoruz ama Trabzon’da ki “ı” harfi gibi varlığını ispatlayamıyoruz 🙂
Humus hayaleti temsili
Zaten yukarda verdiğim linkteki tartışma gibi toprak organik materyalinin yeniden sınıflandırılması amaçlı bir girişim de var çünkü test edilen topraklarda humus filan bulunmamış.
Dr. Elaine Ingham’ın bir humik asit üretme metodu vardı ama laboratuar olmadan çok zor ve gereksiz.
Humus veya hümik asit ürünlerine ihtiyaç var mı? Hümik asidi neden toprağa ekliyoruz? Bu ürünlere harcanacak paraya değer mi? Humus yerine ne kullanabiliriz? Hümik asit diye satın aldığınız şey gerçekten hümik asit mi?
Düşünüyorum, sorguluyorum, var mıyım, yok muyum bilmiyorum?
Bu konulara bağlı olarak bir de toprağın katyon değişim kapasitesi (KDK) var. Bu konu besin öğelerinin bitkiler tarafından ne kadar hızlı alındığı ile ilgili. Humus bu konuda yardımcı bir öğe çünkü besinleri bitkinin alabileceği biçimde bünyesinde barındırıyor.
Doğal tarım deyince benim tek düşündüğüm şey maliyetleri mümkün olduğunca azaltmak. Humusa ve hümik asite ihtiyacınız olduğunu düşünüyorsanız ve bunlara harcanacak paraya kıyamıyorsanız işte size bir çözüm önerisi.
Toprak mantarlarını ve mikroorganizmaları destekleyin.
Çünkü mikorizalar humusun yaptığı işi çok daha iyi yapıyorlar. Mantarlar zaten organik materyali kullanarak gelişiyor ve humusun oluşturulmasına yardım ediyor. Eğer topraktaki mikroorganizmaları ve mantarları besleyip geliştirirsek humusun yaptığı işi çok daha iyi yapabiliyoruz.
Mikorizalar köklerdeki tüccarlardır.
Sürekli toprağımızı iyileştirmek için gübre, organik materyal, hümik asit, kompost gibi şeyleri toprağımıza ekliyoruz ama bu eklentiler gerçekten gerekli mi?
Eğer dünyanın ve ekosistemin güvenliğini, bahçemizde yetişecek gıdanın sağlığını, tadını, besleyiciliğini düşünüyorsak bu gübrelere, eklentilere gerek yok.
Onarıcı tarım prensiplerine baktığımızda toprak içindeki karbonu arttırmak en önemli unsur. Ama gerçekten önemli mi?
Bütünü bir sistem gibi düşünüp vizyonumuzu genişlettiğimizde bunların gereksiz olduğunu görebiliriz.
Pek çok aromatik ve tıbbi bitki aslında çok verimsiz, kumlu, susuz yerlerde büyüyerek evrim geçirmiştir. Bu bitkilerin en verimli ve güçlü halini istiyorsak ya yabani olarak büyüdükleri yerlerden toplayacağız ya da o büyüdüğü ortamdaki koşulları sunarak yetiştirmemiz gerekir. Aloe Vera, lavanta, adaçayı gibi bitkileri kültüre alıp gübreyle, suyla, güzel toprakta yetiştirirseniz tüm tıbbi özellikleri ortadan kalkar.
Tabii bu söylediklerim Mark Sheppard, Elaine Ingham, Gabe Brown gibi öncülerin metodları ve hatta benim bu blogda yazdığım şeylerle %99.9 çelişki içerisinde. Yoğun besinlilik yani refraktometre ile ölçebileceğimiz besin yoğunluluğu ile toprağın organik maddesi, bakterisi, mantarı arasındaki ilişki de şu an sallantıda.
Şimdi Fransızların “terroir” deyimine ve ne demek olduğuna bakalım. Terroir bir yöreye ait, özel bir üründür. O yörenin toprağı, iklimi, bitki ve hayvan topluluğu ile şekillenir. Dünyanın en fazla aranılan, yüksek fiyata satılan ürünleri terroir ürünlerdir ve genelde de çok da iyi olmayan topraklarda yetişirler. En iyi domates, üzüm, şarap, sarımsak, armut, elma vesaire bu “verimsiz” topraklarda yetişir. Eğer yöre halkı bu toprakları geliştirmek için gübre, kompost atarlarsa bu çok aranılan ürünlerin tadı değişir ve aranılmaz olur. Toprağı çok fazla geliştirmek bu ürünlerin karakteristiklerini değiştirir ve o ürünü yok eder.
Terroir şaraplar, peynirler, pastırmalar yemek nasip eyle ya rabbi.
1930’larda Darwin karşıtı Hristiyan bilim insanları Tanrının toprakları çok verimli yarattığını ama insanoğlunun bu verimli toprakları çoraklaştırdığını ve günah işlediği yorumunu ortaya attılar. Haliyle koyu Hristiyan toplumlarda bu görüş çok popüler oldu ve halen daha, bilimsel olarak yalan olduğu kanıtlanmış olsa bile, devam ediyor. Kendini hristiyanlığa adamış pek çok tarım, permakültür, onarıcı tarım lideri de bu söylemleri sürdürmekte ve uygulamaktalar.
Ah İsa, ne çektin ama
Tahmin edersiniz ki doğa ananın süper humuslu toprak diye bir tanımlaması yok. Bitkilerin böyle bir toprak içinde büyümesi zorunluluğu da yok. Çorak ve verimsiz topraklar da en sağlıklı, tıbbi ve yoğun besinli gıdaları üretebilir. Ayrıca bu topraklar ekosistemin bir parçası, tür-çeşitliliği ve korunması gereken canlılar için bir yaşama alanıdır. Çölleri dönüştürüp mandıra yapabilirsiniz ama ne pahasına?
Dünya toprakları belli jeolojik hareketlerle ve canlıların bu toprağı kullanış biçimleri ile evrim geçirerek oluşmuştur. Bitkiler için “süper toprak” yoktur. Bitkiler toprağın durumuna göre evrim geçirmiş ve uyum sağlamışlardır. Örneğin Akdeniz kıyılarındaki bitkiler buradaki çorak tabir edilen verimsiz topraklara göre evrim geçirmiş ve bugünkü halini almıştır. Bu bitkiler zaman içinde büyüyüp ölerek topraktaki karbonu arttırmış ve su ile azotu tutacak seviyeye getirmiştir. Artık toprak yeterli suyu tutacak seviyeye geldiğinde de otlar büyümeye ve gelişmeye başlar ve otlakları meydana getirir. Bu bir döngüdür. Buna ekolojik miras denir. Ataların bıraktığı organik materyal yeni gelen otlar tarafından kullanılır.
Toprağın ekolojik mirası neyse, üzerinde şu an yetişecek bitkilere karar verir.
Ekolojik miras o toprakta sizden 10bin yıl önce neler olup bittiğine göre değişir.
En ekolojik ve ekonomik tarım metodu toprağı iyileştirmek değil, toprağın ekolojik mirasına göre yetişecek bitkilere karar vermektir. Bunu başardığımızda gübre ve kompost önemini yitirir. Toprağı geliştirmek gibi bir terimi artık kullanmayız bile.
Akdeniz ikliminde domates, biber, lahana gibi bitkileri yetiştirmek için toprağa ekleyeceğimiz gübre ve organik materyal aslında doğa ananın bu toprağı otlak olarak kullanması için bir tetikleyicidir. Çünkü toprağın karbon seviyesi yükselmiş ve su ve azotu tutabilir hale gelmiştir. Yani makiden otlağa doğal geçiş olması gerekir. Ekolojik miras döngüsüne baktığımızda, otlar gelip yerleşmeye ve hakları olan yeri doldurmaya çalışır. Domatesin ve biberin de bağışıklık sistemi bu otlarla savaşacak biçimde evrilmediği için yaptığımız bahçe de sürekli ot yolmak zorunda kalırız. Yani yaptığımız gübreleme ile aslında çiftçiliği zorlaştırdık. İşte bu döngüleri bilmediğimiz ve uygulamadığımız için herbisit, fungisit satan firmalar para kazanıyor.
Hal böyle olunca bitkilerin bağışıklık sisteminin oynadığı rolü de çiftçi oynayacak. Otlar yolunacak, bahçe çapalanacak, ölçek büyükse herbisitler, böcek ilaçları ve fungisitler sıkılacak. Su ve azotun fazlalığından dolayı yaprak bitleri çoğalacak; tür-çeşitliliği olmadığı için de bu yaprak bitleri ile daha fazla böcek ilacı, mantar ilacı atılmak zorunda kalınacak.
Ekolojik sağlık açısından çorak, verimsiz toprakların tür-çeşitliliğini desteklediğini, ekolojik mirasın çeşitli kademelerde ilerlediğini ve pek çok, farklı sisteme komşu olup enerji alışverişi yaptığını göremiyoruz. Varsa yoksa tarım yapalım, çok fazla üretelim, köşeyi dönelim vs vs.
Toprak mikrobiyolojisini çeşitlendirelim, topraktaki karbonu çoğaltalım gibi romantik söylemler ve eylemler aslında yarardan çok zarar veriyor olabilir mi?
Öte yandan bir miktar toprağı kazmak, biraz gübre atmak hayvan türü çeşitliliğini destekler. Farklı tip toprakların varlığını sürdürmesi daha çeşitli toprak mikroorganizmalarının ve böceklerin gelişmesini sağlar. Örneğin bazı bombus arı türleri bu verimsiz ve bitkisiz topraklara ihtiyaç duyarlar.
Yapmamız gereken sistemi bir bütün olarak ele almak, ekosisteme ve ekolojik mirasa uyan bitkileri, hayvanları bulmak, doğayı okumak ve en az hasarı vererek hayatımızı sürdürmektir.
Gürkan Bey çok haklısınız..ancak annemi bu konuda ikna edemiyorum.Küçük bir zeytinliğim var her fırsatta “zeytinliği sürdürelim” diyor. “Anne toprağı bu kadar alt üst yapmak iyi değilmiş” diyorum “sen nereden bileceksin” diyor. Tabii serde “çakma çiftçilik” var 27 yıl memurluk yaptıktan sonra sıfatımız ancak “çakma çiftçi” olur. Teşekkürler faydalı yazınız için.