Toprak humus, mikrop, küf, mantar, solucan ve böcekleri ile bir bütün. Periyodik tablodaki pek çok mineral içinde mevcut. Üzerinde yaşayan bitkiler sağlıklı. Yağan yağmur akıp gitmek yerine, derinlere doğru emiliyor. Toprağın kullanılabilir derinliği (organik maddenin varlığı ve köklerin gidebildiği maksimum derinlik) 1 metreyi geçiyor. Rengi siyah ve su tutma oranı çok iyi. Böyle bir toprak kim istemez.
Toprağa, özellikle ticari üretim yapılmadan evvel bir laboratuvar analizi yapılır. Bu test bize hangi mineralden ne kadar olduğunu, asiditeyi, toprağın katyon değişim kapasitesini ve bir kaç tavsiyeyi barındırır. Tavsiyeler ekilecek monokültüre göre hangi gübreden, mineralden ne kadar uygulayacağınız ile ilgilidir.
Her zaman olduğu gibi bu laboratuvar testinin aksayan yönleri var. 1- Toprak mikro-organizmalarının ve mantarların işlevini tamamen yok sayar. 2- Sadece suda çözülebilen minerallerin yoğunluğu hakkında bilgi verir. 3- Tavsiyeler holistik olarak eko sistemi destekleyecek türden değildir. 4. Örneklerin geldiği arazinin çevresinde olup bitenden haberi yoktur.
Bu dört maddeyi tek tek açıklayayım.
1- Mikro-organizmalar neden önemlidir? Çünkü mineralleri işleyip bitkiye sunan, asiditeyi ayarlayan, toprağın havalanmasını sağlayan, humusu yaratan, azot döngüsünü sağlayan, bitkilerin olağan dışı koşullara uyum sağlamasını kolaylaştıran, bitkilerin aralarında konuşmalarını sağlayan şey binbir türlü tek hücreli, çok hücreli canlı ve hayvan mı bitki mi olduğu tartışılan mantarlardır. Bir kaya parçasında ki mineralleri çözüp bitkinin alabileceği moda sokan bu mikro-hayattır. Toprağın asiditesi ne olursa olsun, köklerde ki mikoriza sayesinde pH toprağın genelinden çok farklıdır.
Mikro hayatın dikkate alınmadığı bir toprak analizi eksiktir. Mikro hayatın az olduğu, desteklenmediği bir tarla iyi ürün vermez.
2- Toprak analizinde bir minerali ölçebilmek için yani toprağın her metrekübünde şu kadar gram demir, kalsiyum vesaire var diyebilmek için bunların suda çözülebilmesi gerekiyor. Ama hepsi de suda çözülmüyor. Ölçülemeyen bir miktar mineral orada hala mevcut. Yani analizin sonuçları şaibeli diyebiliriz.
3- Mikro-hayatı göz ardı eden, mineralleri tam olarak ölçemeyen bir toprak analizinin sonucunda vereceği tavsiyeler sizce doğru olur mu? Holistik olarak toprağı anlamadan, içinde olup biteni bilmeden, bir iki kilo örnek ile tüm bir mera hakkında bir çıkarım yapılabilir mi? O çıkarım eksik olmaz mı?
4- Bir arazinin bulunduğu yer, çevresindeki orman, göl, dere vesaire ile toprak altındaki su kaynakları (akiferler), yabani hayat, mikro iklim, yağmur düşme miktarı, buharlaşma miktarı gibi pekçok etken dikkate alınmaz.
E o zaman ne yapacağız???
Zaten bu sorunun cevabı yukarıda yazdığım paragraflarda ayan-beyan mevcut. Toprağın mineral kompozisyonunun ne olduğunun bence hiç önemi yok. Mikro-hayatın iyi beslendiği, mikoriza mantarlarının gelişmesine izin verilen, organik maddesinin artması için bitki örtüsü desteklenen, çıplak kalmayan, pulluk ile sürülmeyen bir toprak çok daha sağlıklıdır.
Mikro hayatı beslediğinizde hatta başka bir eko sistemden mayalama yolu ile biyo-çeşitliliği yükselttiğinizde toprağın verimi de artar. Yani artan mikro hayat ile beraber mevcut mineraller işlenerek bitkilere daha iyi bir biçimde sunulur.
Mikoriza mantarları da başka sistemlerden taşınabilir ve sizin bahçenize mayalanabilir. İyi bir besleme ile bunlar gelişir ve bitkilerin köklerinde simbiyotik bir yaşama başlarlar. Bitkiden aldıkları şeker karşılığında mineralleri verirler ve asiditeyi dengelerler.
Yaşayan malç bitkileri ile toprağın hem organik maddesi yükseltilir ki akabinde humus da çoğalacaktır, hem de azot bağlayıcı bitkiler kullanıldığında toprağın verimi yükselir. Sadece saman veya ağaç kırpıntıları ile malçlamak bile iyidir. Mantarlara yiyebilecekleri gıda sunulmuş olur.
Pulluk veya traktör ile sürmek mikoriza mantarlarının hayatını sekteye uğratır. Toprağın yapısını bozduğu gibi mikro hayatın da güneşe maruz kalarak ölmesine yol açar. Traktör gibi ağır bir makinenin üstünde geçtiği toprak parçası, ilk 30 santimi yumuşak olsa bile daha derinleri sürekli sıkışır. Sıkışan toprak su tabanını yukarı çeker ve tuzlanmaya sebep olur.
İhtiyacımız olan mineral toprakta mevcut. İlk 30 santimde zamanla azalsa bile derinlerde hala mevcuttur. Bu madenleri oradan çıkartacak olan da kazık köklü bitkilerdir. Kazık köklü bitkilere en iyi örnek karakafes otudur. Kökleri ile çoğalan bu bitki bahçenin kenarlarında büyütülür ve zaman zaman tüm yaprakları kesilerek malç yapılır. Karahindiba bir diğer örnektir. Bahçenin kenarlarında ve nitrata hassas bölgelerde karakafes otu erozyon ile kaçmış besinleri, azot ve diğer mineralleri de yakalayıp depolar. Yaprakları kesilip bahçede malç yapıldığında güzel bir besin döngüsü oluşmuş olur.