Irımtüzen organik midir değil midir diye bir tartışma başlamıştı UTTM grubunda. O sırada araştıracak çok vaktim olmadığı için link verememiştim ama daha önce okuduğum makalelerden organik sertifikalı ırımtüzen çiftliklerinin varlığından haberdardım. Yani bir gıda üretim sisteminin organik olabilmesi için toprak şart değil. Şimdi bu organik konusunu biraz daha irdeledim.
Belirtmek isterim ki ırımtüzen hidroponik gibi sadece su içinde ve doğada bulunmayan kimyasalların pompalandığı bir yetiştirme yöntemi değil. Nasıl toprak üzerinde inek, koyun gübresi kullanarak yetiştiriyorsak, ırımtüzende de balık gübresi kullanıyoruz ve toprak yerine çakıl, kil toplar veya derin su yatakları var.
Şu adresde Friendly Aquaponics firmasının 2012 tarihli bir mesajı var. Organik sertifikası almış ırımtüzen çiftliklerini listeliyor. Bunlar sertifika veren kuruluşların halka açık veri tabanlarında olanlar. Yani daha pek çok çiftlik var listede olmayan. Mektup 2012 tarihli olduğuna göre o günden bugüne daha pek çok çiftlik sertifika almıştır. Avustralya’dan bile başvurular varmış ama alan var mı bilmiyorum, araştırmalarım sonucu da bulamadım.
Yurtdışı organik sertifikası veren kuruluşlara başvurup Türkiye’de organik sertifikası almakta mümkün. Eğer ürünlerinizi yurtdışına pazarlayacaksanız zaten bu gerekli.
Tabii yukarıda ki çiftlikler2012 yılından ve sertifikalarını kaybetmiş veya isimlerini değiştirmiş olabilirler. USDA Organik üreticiler listesi internet sitesinden arama yapmak da mümkün. Bugün itibarıyla sertifika almış çiftlikler bunlar. “Surrendered” olarak altını çizdiğim yerler sertifikalarını kaybetmiş durumda. Ama listede 5 ayrı çiftlik sertifikalı. Tabii isminde “aquaponics” kelimesi geçmeyen yerler de olabilir.
Naturally Grown (doğal yetiştirilmiş)
Organik sertifikası dışında “Naturally Grown” sertifika sistemi de var. http://www.cngfarming.org/aquaponics adresinden ırımtüzen için doğal üretim şartlarına bakabilirsiniz. Yanlız burada enteresan olan nokta asker sineği larvası kontaminasyon taşıyabileceği ve IBC tankları içinde kimyasal barındırmış olabileceği gerekçesiyle yasak. Eğer IBC’nin gıda ürünlerinin taşınmasında kullanıldığını ispatlayabilirseniz oluyor. Fakat organik sertifikalarında yasak olan Kalsiyum Hidroksit ve Potasyum Hidroksit “Naturally Grown” sertifikasında var. Bu nasıl iş? Çelişkili noktalar mevcut.
İsyankarlar
Tabii bir de isyancılar var. Bunlar sertifika sistemlerinde ki alavere-dalavere yüzünden sertifika olayına ya hiç girmemişler ya da başlayıp bıkmışlar ve sonunu getirmemişler. Ryan Chatterson’un ırımtüzen çiftliği bunlardan biri. Duyduğum kadarı ile sebzelerinin kalitesi çok iyiymiş. Zaten forumlarımızda “organik” konusu başlayınca bunun gereksiz olduğunu söyleyen çok kişi var, çünkü zaten organik ötesi bir üretim söz konusu.
Bu sertifika sistemlerinin çakıştığı konular da var. Ayrıca ülkemizde de organik sertifika sistemi çok iyi çalışmıyor. Bu sistemler çeşitli kuruluşların oyuncağı haline gelmiş ve ürün sattıkları pazarlar olmuş.
Sertifika sistemi olacaksa bunun tüketici için iyi olması, toprak ve doğa için yararlı olması gerekir. Yani etik kurallara göre, doğa ile dost, yüksek besinli gıda üretecek sistemlere ve bunu sertifikalandıracak mekanizmalara ihtiyaç var bence.
Zaten amaç besleyici bir gıda yetiştirmek mi yoksa tüm sertifikaları toplamaya çalışmak mı? Müşteriyi ve çiftçiyi kim düşünüyor? Toprağı kim düşünüyor?
Sonuç
İsteyen istediğine inanmakta ve takip etmekte serbesttir. Organik sertifika sistemi sadece toprakta yetişen ürünleri kapsıyor diye ırımtüzen gibi bir sistemi organik sertifika sisteminin dışında tutmak endüstriye bir şey kazandırmaz. Aksine ırımtüzen sistemini dahil etmek, prosedürlerini oluşturmak, üretim tekniğini madde madde kağıda dökmek gerekir ki olayın ekonomiye katkısı olsun.
Zaten şurada çok değil 50 sene sonra ekilecek toprak kalmayacak ve denizlerde de balık azalacak. Şehirler büyümüş ve petrol azalmış olacak. O zaman şehirde yaşayan, üreten kitlelere gıda ulaştırmak zorunda kalacağız. Boş bir iki binada ırımtüzen ile gıda yetiştirmenin mümkün olduğunu anladığımızda diğer medeniyetler bizi çoktan sollamış olacaklar. Zaten her şeyi geriden takip ediyor veya tamamen boşveriyoruz ama sanırım açlık öyle değil.
Ne dersiniz?