Verimsiz toprak diye bir şey yoktur. Her iklime, toprağa, minerale, çokluğa ve yetersizliğe uyum sağlamış bir bitki topluluğu muhakkak vardır o toprağın üzerinde. Bitkiler olduğu gibi o bölgenin böcekleri, sürüngenleri, memelileri, kuşları vesaire de vardır. Ayrıca başka eko-sistemlerden yılın belirli zamanlarında ziyaretçileri de gelir gider. Hatta nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış hayvan ve bitkiler bile olabilir.
Verimlilik, verimsizlik aynen insan ırklarının isimlendirilmesi gibi bilim adına “o toprak parçası için” belirli bir ürünün yetiştirilip yetiştirilemeyeceğine dair bir çıkarım ve sınıflandırmadır. Bu çıkarımdan yola çıkılarak çiftçiye kullanması gereken kimyasal gübreler, “yabani” bitki ilaçları, “zararlı” böcek ilaçları ve dikmesi gereken tohum için tavsiye ve yaptırımlarda bulunulur.
Yani bölgenin doğal flora ve faunası yok edilerek bir kaç yıl “ürün” alınabilecek bir düzen kurulur. Çiftçi kıskaca alınır, toprağa yüklemesi gereken kimyasallar her sene fazlalaştırılır. Tohumlar zaten terminatör, tekrar kullanıma izin vermiyor. Kendi kendini yok eden bir döngü ama bankadan alınan krediler sayesinde birileri zengin oluyor, değil mi?
Zaman makinemiz olsaydı, ilk kim o toprağa verimsiz dediyse gidip bulup önlemek lazımdı. Hazır gitmişken bir de tokat çakın.
El değmemiş bir araziye baktığımızda ne görüyoruz. Araziyi okuyabiliyor muyuz? Bu arazinin neresinde su toplanıyor? Diyelim ki yeni bir yer aldım. Ben hemen arazinin tamamını görüntüleyebileceğim bir yere bir kazık çakar, bir yıl boyunca her ayın 15inde o kazığın bulunduğu yerden bir resim çekerdim. Bu arada arazinin çeşitli yerlerine koyduğum yağmur ölçme aparatlarını da kontrol ederdim. Yağmur verisi, arazide ki yeşilliğin zamana göre değişmesinden ve topolojik verilere göre yağmur hendeği, gölet gibi taşınmazların nerelere yapılacağını bulurdum. Sonrası zaten bir kepçe ve buldozer ile toprağı şekillendirmekten ibaret. Bu arada normalde büyüyen bitki örtüsünü de not ederdim ve ona göre yetiştireceğim ürünlere karar vermeye çalışırdım.
Çözüm gözümüzün önünde, yeter ki gözlem yeteneğimizi geliştirelim…
Bakmak ve görmemek .
Günümüz insanının problemi bu olsa gerek bakıyor ve görmüyor.
Çünkü başkasının gözü ile görmek daha kolay başkasının aklıyla düşünmek daha kolay.
Neden ? diye sormuyor nasıl ? diye sormuyor.
Çoban olmak vardı bu devirde 🙁