Daha İyi Bir Yaşam Mümkün

Gezi Parkı olayları ile bir çığ gibi büyüyen sivil toplum hareketi ve oluşan bilinç sayesinde AVM’ler ve pazarın çoğunu elinde bulunduran büyük kar sahiplerine karşı bir hareket başladı. Bu hareketle birlikte yerel ve küçük üreticilere yönelmemiz ve yapabiliyorsak kendi kendimize de bir şeyler üretmemiz sağlanmak isteniyor. Yani benim bu blogda yazdığım konularla aynı tema.

Kapitalist ülkelerde yiyecek üretimi ve dağıtımı belli firmalar üzerinden yapılır. Üretilen ürünün besin değeri oldukça düşük, sadece göze hitap eden, üretilirken pek çok kimyasala mağruz kalmış ve genetiği değiştirilmiş ürünlerdir bunlar. Büyük bir süpermarket zincirinin sebze meyve reyonunda gördüğünüz pek çok şey bu kategoridedir. Mevsim dışı üretilen meyve sebze de güneşden alacağı enerjiyi alamamış, besin değeri hiç yok ya da çok düşük ürünlerdir. Sadece meyve sebze gibi şeyler mi? Tabii ki hayır. Genetiği değiştirilmiş somon balığı, tavuk ve yukarıda bahsettiğim sebzelerle beslenmiş inekler sofralarımıza kadar geliyor.

Eskiden mahallemizin manavı, bakkalı, sütçüsü, ayakkabıcısı, televizyon tamircisi, fırını varken bugün neredeyse her mahallenin bir AVM’i var. Tüketmeye o kadar alışmışız ki talepten fazla arz var. Fiyatlar düşük, üretim maliyeti ile orantılı olarak.

AVM’lerde dükkan sahibi olmak ise başlı başına bir bela. Kiralar yüksek, 6 ayda bir renove gerekir, sözleşmeleri imzalarken ruhunu şeytana satıyormuş gibi hissedersin. Gelirinle giderin hemen hemen aynı olur ve kıt kanaat geçinirsin. Hal böyle olunca AVM’lerde dükkan sahiplerinin en ucuz malı en yüksek kar marjı ile satmak istemesi normal. Peki burada kazanan kim? Bir kaç büyük süpermarket ve AVM’in esas sahipleri.

Gerçi şu internet döneminde AVM’lerde satılan bir malın EBay gibi sitelerde çok daha ucuzunu bulmak mümkünken, bu dükkan sahiplerinin nasıl iş yaptıklarını anlamak mümkün değil. Zaten pek çok mal Çin’den geliyor. Ali Baba Express ve EBay üzerinden baktığınızda AVM’lerde satılan aynı malın üçte biri fiyatına bulmak mümkün, bazen posta masrafı bile dahil oluyor.

Tüketici ve hatta haddinden fazla tüketici olduk. Biz bu fenomene SÜPER TÜKETİCİ diyelim. Evlerimiz, artık alınan şeylerin yığılması ile çöp evleri andırmaya başladı. Aslında bu tüketmek değil, bir şey alırken para harcamanın verdiği zevke bağımlılık, artık beyin ne salgılıyorsa o vakit!

Para harcamayı seviyoruz, bağımlısıyız. AVM’ler de bu yanımızı pompalamak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Cafcaflı vitrinler, ürün çeşitliliği, zaman zaman indirimler vs. vs. Harcadığın para da senin değil, cebimizdeki plastik tefecilerden borç alınmış hemde yüksek faizle. İki ucu boklu değenek yani.

Bu arada küçük üreticiler piyasadan siliniyor. Doğru dürüst bir peynir bulmak, gerçek bal bulmak, ekşi mayalı bir ekmek alabilmek imkansız. Domatesler taş gibi, portakallar sapsarı, elmalar pamuk prensesin cadısının elması gibi pasparlak, üzerinde bir tane çürük yok, ezik yok. Sanki bir 3D programından çıkmış gibiler. Besleyici özellikleri nasıl peki? Vitamini minerali tam mı?

Ulus olarak beslenme alışkanlıklarımız ve kaynaklarımız bu büyük süpermarketler oldukça, IQ seviyemiz de gerileyecektir. Hamile bir bayanın, çocuk gelişimi için alması gereken hiç bir vitamin, mineral vs bu süpermarket ürünlerinde yok. Sonra yumurta, fasülye, ıspanak ve marul gibi folik asit açısından yüksek (olması gereken) ürünlerin tüketimi süpermarketlerden karşılanırsa doğal olarak folik asit yerine bir ton kimyasal madde, böcek ilacı, GDO ile karnınızdaki çocuğu besliyor olacaksınız, sonra onlar meclise girip ulusu temsil edecekler :-))

Ne yapıcaz o zaman bu iki ucu boklu değneği?

İstekli Olacağız

Değişim için istekli olacağız. Ağağıda söylediklerimi yapmak hiç de zor değil. Hele ki bu internet çağında aradığımız her bilgiyi kolayca bulabilme imkanımız varken. Öncelikle tabii bu isteğin içimizde olması gerekir. Hayatınızı değiştirmek istiyor musunuz? Sağlıklı beslenmek istiyor musunuz? Bu gidişe bir dur demek istiyor musunuz?

Yetiştireceğiz

Kendi yetiştirebildiğimiz kadar yetiştireceğiz. Benim bahçem yok demeyin. Beton üzerinde 10 metrekare yerde, saman balyaları kullanarak, 10 daireli bir apartmanın patates ihtiyacı karşılanabilir. Sandıklarda her türlü sebze yetiştirilebilir.

Paylaşacağız

Yetiştiriyorsanız, diğer sebze yetiştiren komşular ile paylaşmalısınız. Hatta İsviçre’de olduğu gibi ekim öncesi toplanıp kimin ne yetiştireceğine bile karar verebilirsiniz.

Destekleyeceğiz

Tabii hiç vaktiniz de olmayabilir, o zaman mahalle manavından, bakkalından alış veriş edeceğiz. Küçük üreticileri destekleyeceğiz. Meyvayı mevsiminde yiyeceğiz. Küçük üreticileri destekledikçe onlarda güç bulacaklar.

Sorgulayacağız

Aldığımız ürünün nereden geldiğini, nasıl üretildiğini, varsa organik sertifikalarını görmek isteyeceğiz. Sera da mı yoksa tarlada mı yetiştiğini sorgulayacağız. Küçük üreticiler ile bu şekilde bir ilişki kurarsanız, aldığınız ürünün de kalitesinden emin olursunuz.

Beğenmediğiniz bir ürün olursa bunu satıcılara yansıtmanız gerekir. Amacınız paranızı geriye almak değil, problemin kaynağına inip tekrar olmamasını sağlamaktır.

Planlayacağız

Kapitalist sistem, yüksek faizle alınan krediler, ödenmesi gereken faturalar, çocukların masrafları, ailenin geçimi gibi bir sürü derdimiz var zaten ama bu dertlerin pek çoğu iyi bir planlama ve para akışını kontrol ederek çözülebilir. Harcamalar kısılır, elektrik ve su tasarrufu sağlayacak düzenekler yapılır. Toplu taşıma kullanılır yada bisiklete binilir. gerekmedikçe para harcanmaz.

Aaslında yazacak daha çok şey var ama zamanımızda yok. Belki de zaman tasarrufu hakkında düşünüp bir yazı yazmalıyım…

Posted in Permakültür, Türkçe and tagged .

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.