Her şey bir kaç sene önce yüksek tansiyon problemi ile doktora gitmem ile başladı. O kadar spor yapıyorum, yememe içmeme dikkat ediyorum fakat sülaleden gelen genetik bir takım problemlere takılıyorum gene de. O gün başım dönüyor, kulaklarım uğulduyor filan; tabii ben gene her zamanki gibi birazdan geçer deyip kod yazmaya devam ediyorum. Neyse baktım olacak gibi değil, kalktım eczaneye gidip tansiyonuma baktırmak istediğimi söyledim. Eczacının bana şöyle bir bakıp “Genç adamsın ne tansiyonu yav, hade get” demesine rağmen ısrar edince tansiyonuma baktı ve gözlerine inanamadı 17,5/12 neredeyse basınçtan uçacağım. Eczacı telaşlanınca hemen üst kattaki doktordan randevu aldık tabii. Aslında yüksek tansiyon bende çocukluktan beri var. Ama bir yan etkisi (henüz) olmadığı için boşverilmiş ve “Türke bir şey olmaz” tarzında yaklaşılmış olduğu için de hayatımda pek bir önem kazanamamış, hor görülmüş ve rencide edilmiş, ikinci sınıf bir hastalık olarak kalakalmıştır.
Yapılan testler, verilen kanlar ve ürinler sonucunda böbrek üstü bezlerinden salgıladığım Angiotensin II hormonumun bir miktar fazla olduğu ortaya çıkar. Normali 3,5 ile 21 arasındaymış bende 120 filan. Lazımsa benden isteyebilirsiniz yani. Bu meretinde kanda suyu tuttuğunu ve böylece damar duvarlarındaki basıncı yükselttiğini öğreniyoruz. Bu yüzden her akşam ilaç alıyorum. Bu arada her 6 ayda bir böbrek mütehassısını görüyorum ve testler yaptırıyorum. Bu testlerden bir tanesi de ParaThyroid hormonunu ölçen test. İlk kez yüksek çıktığında doktorum ikinci test te yüksek çıkarsa bakarız demişti ve çıktıda. İkinci testten sonra bir radyasyonlu scan yaptırdık (Nuclear scan, şırınga ile damardan verdikleri radyasyonlu sıvı ile makineye giriyorsun, çıktıktan sonra karanlıkta biraz parlıyorsun ama geçiyor 🙂 ) birde ultrasound ile boyunda thyroid bölgesinde ne var ne yok diye bakıyorlar. İşte tam bu sırada ne idüğü belli olmayan thyroid bezi üzerinde bir tümör ortaya çıkıyor. Bulunması bile büyük bir şans eseri çünkü sadece 7mm çapında bir şey. Akşamına bir ince iğne aspirasyonu (İİA) yapıyorlar fakat 7mm olan bir şeye ultrasound ile bakıpta iğne batırmak kolay bir iş değilmiş ki hiç bir parça alamıyorlar. 3 ay sonraya gün alıp tekrar İİA yaptırıyoruz bu seferde 3, 5 tane hücreden çıkan sonuç (highly suspicious) papillary micro-carcinoma olarak geliyor ve bir Thyroid cerrahından gün alıyoruz. Birazda o test yapıyor ve ameliyat için gün veriyor. Yani yarın. 17 Nisan sabah 7 sularında hastahanede olmam gerek.
Thyroid ameliyatı kolay ameliyatlardan birisi (ahkam kesmenin de bu kadarı yani, çok yaptım iyi bilirim). %2 şansla ses telleri zedelenebiliyor (ameliyatı hasta bakıcı yapıyorsa). Darth Wader gibi bir ses ile uyanırsam çok cool olur dimi. Benim doktorun yüzdesi %1 imiş. Birde tabii benim durumumda olayın ne olduğu anlaşılmadığı için Frozen Section yapacaklar. Yani ben uyurken tümör zannettikleri şeyi kesip, çıkartıp teste gönderecekler ve eğer kanser çıkarsa sağlı sollu tüm thyroid bezlerimi kaybedeceğim. Yok çıkmazsa sadece sol taraf gidecek. Hepsi giderse Thyroid ve ParaThyroid bezlerinden salgılanan hormonların suni olarak yerine konması gerekiyor ve bunun içinde bir hap var. Küçük olan ParaThyroidlerden bir tanesini 10 parçaya bölüp, kasın arasına bir yere sıkıştırıp fonksiyonuna devam etmesi sağlanabiliyormuş. İyi madem öğle Robocop gibi bir şey yapın bare tümden kurtulalım di mi?
Nasıl oluyor?
Thyroid tümörleri ya genetik olarak sülaleden yada boyun bölgesini yüksek dozda radyasyona maruz bırakırsanız gelişen bir şey. Ailede varmı bilmiyorum. 5 yada 6 sene önce aile ağacını yapıp, olan hastalıkları yazmıştım ama bunun gibi kolay ortaya çıkmayan ve yan etkisi pek olmayan bir şeyden kimsenin haberi yoktu. Radyasyona da maruz kalmadım galiba. Çernobil kazasında yüksek radyasyona maruz kalmış ve hayatı çok yakında son bulacak gençleri, UNICEF’in çıkardığı dünya turunun Türkiye ayağında babam otobüsünü vermişti ve bende muavindim. Epey bir gezip eğlenmiştik bu gençlerle (pek ayrıntıya girmeyeceğim eğlencenin boyutları hakkında). Elemanlar gece parlamıyordu ama belki orada radyasyona maruz kalmış olabilirim.
Tabii birde radyasyonlu çaylarımızı unutmamak gerekir. Gene “Türke bir şey olmaz” babında davrandığım ve günde 2 demlik çay tükettiğim için olabilir mi? Doktora sordum, g**tüyle güldü! Yüksek dozda olması gerekiyor, yani Örümcek adamdaki Kum Adamı yada Fantastic Four’daki elemanları etkileyen gibi bir şey olması gerekiyormuş. Öğle bilgisayar monitöründen yada florosan ışıklarından olacak bir şey değil. Onlar olsa olsa ergenlik sivilcelerini çoğaltır 🙂 (Bak espri yaptım, artık buna inanırsan benden günah gitti)
Çernobil kazasından sonra Ukrayna ve çevre bölgelerde Thyroid kanseri vakaları patlama göstermiş.
2 yada 3 gün hastanede kalacağım ondan sonra da 3 hafta filan evde olacağım. Kontrat bazlı çalıştığım için mümkün olan en kısa zamanda işe dönmem gerek. Doktor izin verirse resim veya video çekeceğim. Her gün ameliyat olmuyor insan; ayrıca ileride torunlara anlatacak bir şeyler olur. Birde narkozun etkisindeyken komik bir şeyler yaparsam tam güzel olur.
Sevgili okuyucu, buraya kadar okudu isen, arada bir kontrole gitmenin ve bir kaç test yaptırmanın gerekliliğini görmüş olabilirsin. Tabii ki yapılacak bir kaç genel kan ve ürin testi ve bunların gidişatını kontrol etmek iyi olabilir. Ama her ne kadar annanem olmamı dilemiş olsada ben doktor değilim, ayrıca internet üzerinde her okuduğumuza şüphe ile yaklaşmalıyız. Bak söylemedi deme sonra.
Kalın sağlıcakla, yakın zamanda görüşmek üzere…